Aile şirketleri, girişimci işletmeler olarak takdir edilmelidir. Ne yazık ki, patronun yakın ailesi, genişleyen ailenin sosyolojisi, varisler ve servetin akrabalara dağılımı nedeniyle, yönetilmesi gereken karmaşık varlıklar olma eğilimindedirler. Çoğu zaman çatışma ve ilişkisel entrikalar ortaya çıkar ve hem iş hem de ilgili aile üyelerine ciddi zararlar verir.
Kurucu sıfırdan bir iş kuruyor ve yıllar içinde tutkuyla işine bağlanıp çocuğu gibi bu işi büyütmeye kendini adıyor ve bütün aile de onu destekliyor, bu arada atlamamak gerekir ki, işi kurduğu günkü yaşam standartları ile işi büyüttüğü gün yaşadığı hayat standartları arasındaki fark her geçen gün muhtemelen iyileşiyor. Ailenin çocukları genellikle gözlerini açtıkları koşullarla kendilerini fark ettikleri gün arasında yaşananları bilmiyorlar ve bu sıradaki büyük efsane çoktan doğmuş oluyor, ki işin başındaki Patron! Baba ya da Anne!
Çocuğunu özel okulda okutuyor. Apple, Tesla, Netfli’e öykünen çocuklar, muhtemelen “babamın işi pek de matah bir şey değil” hissine kapılıyor ve bütünü kaçırıyor; “beni bu okula babamın iş getirdi”. Baban seni bu okula gönderdi ve senin, dünya nereye gidiyor görmeni istedi ve işinize sahip çıkıp bütün bu görüp öğrendiklerinle işiniz arasındaki benzerlikleri bulup, ki biz buna innovatif bakış açısı diyoruz, bunu geliştirmeni ve babanın sana sağladığı standartları sürdürebilmeni istediği için yaptı. İşinizi babanın getirdiği yerden yeni dünyanın gerektirdiği bakış açısıyla alıp daha ileriye götüreceğini hayal etti. Tam da bu sırada çalışıyor ve senin eğitimini finanse edip, içinde bulunduğun güzel hayatın keyfini çıkarmaya devam etmeni ve dahası kendi başladığı yerden seni getirdiği bu hayatı sürdürülebilmeni hayal ettiği için buradasın… Ve mirasını, senin daha da büyüterek kendine gelecekte kuracağın hayatını bir adım daha ileriye götürdüğünü gördüğü için çalışmaya devam ediyor.
Hakkını vermek gerek, bütün çocuklar aynı şeyi düşünmüyor. Doğdukları günden itibaren bu yolu öngörmüş ve planlamış olanlar için durum daha farklı olabilir. Her şey baştan planlı bir şekilde ilerlediğinde sürpriz de olmuyor.
Ancak bugün içinde bulunduğumuz zamanda başarılı işleri sıfırdan kurmuş bir çok patronun da hayat yolculuğu o kadar kolay olmadı. Bugün 50+ yaşlarında olan her birey büyük dönüşümleri yaşayarak ve dönüşümleri hayatına da aktararak geldi. Televizyonun ilk kez eve geldiğini hatırlayan bir jenerasyondan konuşuyoruz, çok da yüklenmek haksızlık oluyor.
Kurucunun geldiği deneyimle çocukların geldiği deneyim farklı olduğundan birbirleriyle iletişim kurmakta zorlanabiliyorlar. Baba her seferinde kendi geçmiş günlerinden dem vurarak iletişim kurmaya çalışan çocuğun hevesini kursağında bırakabiliyor. Çocuk babasından daha ileride bir şeyler olduğunu görebiliyor, ve bunları işine aktarmak için deneyimi yetersiz. Tam da bu noktada stratejik bir planı takip edip, ailenin 2. ve bazen 3. neslini de bir arada yolda tutacak tarafsız bir hakeme, mentöre, ihtiyaç var aslında. Ancak her patron gibi baba kendi işlerinin benzersizliğinden ve kimsenin olanı biteni anlayamayacağından emin bir tutum sergilediğinde iletişim ve işler tıkanıyor.
Bununla birlikte sezarın hakkını sezar’a verelim, lise çağından itibaren kendisine babasının işini devralacağı ya da almayacağı konusunda fikri sorulmamış, refah içinde bir hayatı deneyimleyerek yaşamış bir genç için hazırlanmış bir plan yoksa ve kendisine hep “bir gün bunları sen devralacaksın” motivasyonu pompalanmış çocuklar… En fantastik eğitimleri alırken, iş başa düştüğünde nelerle karşılaşacaklarını bilmiyor olabilirler. Ya da çok erken yaşlardan itibaren baba işinde yaz tatillerini çalışarak geçirip, aslında çok şey öğrendikleri varsayılabilir.
Unutmayalım ki, bir işi sıfırdan başlatmakla, yıllarca gelişmiş bir kültür ve iş yapış şeklini devralıp, günümüz hinterlandında dünya çapında bir işe taşımak da yaz tatillerini iş yerinde geçirmekten daha detaylı bir yol plan, emek, disiplin ve çalışma gerektirir.
Çok sevdiğim bir fıkrayla bitireceğim.
Vehbi Koç ve Oğlu…
Vehbi Koç ile oğlu her gün aynı restoranda yemeğini yer, yine eş ve dostlarını aynı mekanda ağırlarmış. Tabi Vehbi Koç ve oğlu Rahmi Koç’un dostları yemeğe ya da toplantılara geldiklerinde bütün çalışanlar alarma geçer, hizmette eksik olmaması için herkes var gücüyle çalışır, konukları ağırlarlarmış. Garsonlar Vehbi Koç’tan fazla bahşiş koparmak için adeta birbirleriyle yarışarak hizmette kusur olmaması için özen gösteriyorlarmış. Fakat Vehbi Koç’un verdiği bahşişler garsonlara az geliyormuş ve oğlu Rahmi Koç babası görmeden garsonlara bir miktar daha bahşiş vererek onların gönlünü alıyormuş. Bu hep böyle devam etmiş.Bir gün Vehbi Koç oğlu Rahmi Koç ile yemek yerken iki garsonun konuşmasına şahit olur.
Garson diğer arkadaşına soruyor;
– Sence hangisi daha zengin, baba Vehbi Koç mu? Yoksa oğul Rahmi Koç mu?
Arkadaşı;
– En çok bahşişi Rahmi Koç veriyor oğlu daha zengin galiba diye konuşurken,
Vehbi Koç garsonları masasına çağırır.
– Gelin ben size merak ettiğiniz sorunun cevabını vereyim deyince garsonlar utanç içinde, yanakları kızarır.
Vehbi Koç oğlu için şöyle der;
– Tabi ki o daha fazla bahşiş verecek, çünkü onun babası Vehbi Koç, benim babam ise bir bakkaldı.
Kommentare