Bir zamanlar zirvede olan şirketlerin sessizce çöküş hikayeleri, iş dünyasının en ironik mizah unsurlarından biri haline geldi. Büyük tahtlarında oturup “geleceğin lideri” pozlarını verirken, aslında altlarında bir buzdağının yavaşça eridiğini fark etmiyorlar. Zirvede olmak güzel tabii; ta ki altınızdaki buz sizi alıp derinlere çekene kadar. İşte karşınızda A ligi şirketlerin büyüme iştahıyla yarattığı sahte gerçeklik, boşa harcanan milyarlar ve tüm bu şovun komik sonuçları.
Önce biraz ciddiyet katalım. KPI’sız harcama kültürünü duymuşsunuzdur. Bu, “hedef koyuyoruz ama koyduğumuz hedefi neden koyduğumuzu bilmiyoruz” demenin bir başka yolu. Örneğin, Meta. Zuckerberg’in “metaverse” rüyasını kim unutabilir? “Hepimiz dijital avatarlar olacağız, sanal toplantılara gireceğiz” derken, projeye yüz milyarlar akıttılar. Peki sonuç? 38 kişiyle düzenlenen sanal etkinlikler ve avatarların bacaklarının bile olmadığı bir platform. İnsanların gerçek dünyada Starbucks’ta oturmayı tercih etmesi, Meta için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Ama kim suçlayabilir? Avatarına pantolon bile giydiremiyorsan, hangi CEO seni ciddiye alır?
Sonra işten çıkarmalara gelelim. LinkedIn, “Bağlantı kuruyoruz, iş dünyasını değiştiriyoruz” diyerek büyüme hedeflerini açıklarken, birden bire “oops” diyerek binlerce çalışanını kapıya koydu. Evet, binlerce. Peki gerekçeleri? "Yeniden yapılanıyoruz.” Oysaki yeniden yapılanma adı altında yapılan şey, büyümek için işe aldıkları insanları feda etmekten başka bir şey değil. Şirketin algoritması bile bu ironiyi fark etmiştir: İş ilanı paylaşan çalışan, işten çıkarılma haberiyle aynı gün trend oluyor.
Bir de Disney+ var. Harika bir giriş yaptılar, milyonlarca abone topladılar. Sonra abonelik fiyatlarını artırıp, içeriklere de aynı eski filmleri koyunca insanlar kaçmaya başladı. Ama hayır, Disney bunu "stratejik bir hamle" olarak sundu. Tabii ki, strateji. İnsanları rahatsız ederek onları daha sadık hale getirme stratejisi. İşe yaradı mı? Hayır. Ama denediler. Ve bu arada streaming işine o kadar çok para akıttılar ki, şirketin sinema gelirlerini bile eritmeye başladılar.
Şirketler arasında en büyük ironilerden biri de, Peloton gibi şirketlerin "biz pandeminin çocuklarıyız" diyerek büyüyüp, pandeminin bitişinde kendi mezarlarını kazmaları. Peloton bisikletlerinin CEO’su “herkes evde pedal çevirecek, başka bir şey düşünmeyecek” diye tahmin ederken, insanlar dışarı çıkıp gerçek bisikletlerle sürmeye başladı. Şirket ne yaptı? Üretimi artırdı. Çünkü talep azaldığında, daha fazla ürün yapmak mantıklı geliyor olmalı, değil mi?
Sonra bir de WeWork gibi yıldız hikayeler var. Adam Neumann liderliğindeki şirket, “ofisleri paylaştırarak dünyayı kurtarıyoruz” dedi. Ancak Neumann’ın dünyanın kurtarılması kadar, özel jetine kahve makinesi taktırmasıyla da ilgilendiğini öğrendik. Şirketin değeri o kadar hızlı düştü ki, yatırımcılar bile neye yatırım yaptıklarını unuttu.
Peki ya iş dünyasının ikonları? Volkswagen, elektrikli araç devriminde o kadar yavaş hareket etti ki Tesla onları birkaç tur farkla geçti. “Biz hala dizel motorların kralıyız” dediklerinde, herkes çoktan elektrik prizini takmıştı bile. Ya da İngiltere'nin moda gurusu Burberry. Genç kitleleri hedeflemek yerine, “gençler bize değil, biz onlara ulaşıyoruz” stratejisiyle fiyatları artırdılar. Bu sırada Zara ve H&M, TikTok yıldızlarını avlayıp gençlere direkt hitap eden kampanyalarla sahayı domine etti.
Sonuç olarak, bu şirketler büyüme hayalleriyle gerçeklikten kopuyor. Harcamalar bir rüyayı sürdürmek için yapılıyor ama rüyanın sonunda bir uçurum var. Bütün bu hikayeler, iş dünyasının devleri arasında ironi ve trajedinin nasıl el ele yürüdüğünü gösteriyor. Ya gerçekleri görüp dönüşeceksiniz ya da sahte başarıların içinde kaybolup gideceksiniz. Zaten işler kötüye giderse bir açıklamanız hazır: “Pazarda beklenmeyen dinamik değişimler.” İyi şanslar.
Comments