Yüzyılın felaketi olarak adlandırdığımız 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremler… Üzerinden bir ayı aşkın zaman geçti. Tüm dünyanın da yakından takip ettiği bu afeti yaşayanlara birincil travmayı yaşatırken, yaşamayan herkese de ikincil bir travma yaşattı ve hepimizi sosyal iyileşme ihtiyacı olan sınıfa dahil etti.
Bu felaketten sonra kimileri yerini yurdunu başka bir yere taşıdı, kimisi yaralarını yıkıntılar arasında sarmaya çalıştı. Taşınanlar belki suçluluk duydu ama yer değiştirmek, afet sonrası o yıkımdan uzaklaşmak ruh sağlıklarını korumaları açısından oldukça önemliydi.
Peki herkesin stresle başa çıkma yöntemi aynı mı?
Yaşanılan bu travmalar nasıl atlatılacak?
Çok büyük bir yıkım, çok büyük bir acı yaşadık. Böylesine büyük bir afette yaşanılan travmalarda herkesin verdiği tepkiler farklı tabii ki… Aldığı kararlar farklı. Kaygı düzeyi hepimizde üst seviyelerde.
İnsanlar bir travma yaşadıklarında hayata sil baştan başlayamazlar. İnsan beyninin bu acıyı unutması mümkün değil. Ne yazıkki bizimle birlikte beynimizde yaşamaya devam ediyorlar. Zaman ilerledikçe travma sonrası ruhsal çöküntülerde yavaş yavaş iyileşme başlıyor. İlk günlerdeki duygusal yoğunluk zamanla azalıyor. Zaten yapılan bir çok araştırmaya göre de travma sonrasındaki ruhsal çöküntülerin zamanla iyileştiğini ortaya çıkarmış. Ancak bunun için içinizde çok büyük bir güce ihtiyacınız var. Duyguları bastırmadan yavaş yavaş rutine dönmeye çalışmak gerekiyor ve zaman tabii ki..
Güçlü toplumsal bağlar; afetlere hazırlıklı olmayı, afet sırasındaki dayanışmayı ve afet sonrası toparlanma hızını artırır. Bu depremi birincil de yaşasak ikincil de dahil olsak toplumsal olarak birlikte çabalayarak, birlikte paylaşarak bu acıları gidermeye çalışmalıyız. Geçmişin travmalarını ancak birlikte aşabiliriz. Yardım için bir şeyler yapabiliriz.İhtiyacı olan insanlara yardım edebilmek kendimizin de ruhsal olarak iyileşmesine olanak sağlar. Herkes ne yapabileceğini en iyi kendisi bilir. Onlara yalnız olmadıklarını hissettirmek için onlarla bağ kurmalıyız. Yeter ki toplumsal dayanışma ve farkındalığımızı artıralım. Onlara “biz” olduğumuzu hissettirelim. Bu çaba normalleşmeye çalışmak için gerekli.
Evet “zamanla geçecek”, “Zamanla iyileşeceğiz”, “Zamanla acılarımız azalacak” diyoruz.. Peki geçmiyorsa?
Herkes her zorluğun, her travmanın, her acının üstesinden tek başına gelemeyebilir.
Bir kaç ay içinde acılarınızda, travmalarınızda bir azalma olmuyorsa mutlaka bir uzman desteğine ihtiyacınız var demektir.
Peki kendi travmalarımıza karşı ne yapabileceğiz?
Bu depremle birlikte geçmişte yaşadığımız deprem korkusuyla yeniden yüzleştik. Düşünmemeye çalışmak, unutmak hiçbirşeyi çözmeyecek. Öncelikle gereken tüm tedbirleri almalıyız. Bir deprem ülkesiyiz ve kendimizi buna göre hazırlamalıyız. Yapılarımızı kontrol ettirmeliyiz. Ancak sonraında da normale dönmeye çalışmalıyız. Kendimizi iyileştirmeye çalışmalıyız. Sağlıklı olmaya, toplumsal duyarlılığa ve farkındalığımızı artırarak iyileşmeye ihtiyacımız var.
Toplumsal iyileşmeye ilişkin Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Ejder Yıldırım, Türkiye’nin gerçeği olan depremden insanların ruhsal olarak uzak durmaması gerektiğini söylüyor: “Bu olayı bir kere olup bir daha olmayacakmış gibi görüp hızlıca nasıl toparlanırız diye bakmayalım. “Toparlanma dediğimiz aslında deprem gerçeğini unutturmamak ve geleceği daha güvenli kılmak adına kullanmak.
Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin ise iyileşme sürecine ilişkin şunları söylüyor:
“Deprem bölgesinde olmayan insanlar da yası, acıyı derinden yaşıyor. Bir yandan üzüntü, keder, bir yandan çaresizlik, kızgınlık, öfke, bir diğer yandan da suçluluk ve mahcubiyet. Hiçbirimiz iyi değiliz. En büyük güç kaynaklarımızdan biri insan teması ve dayanışmadır. Yaralarımızı birbirimizden aldığımız güç ve destekle saracağız, birbirimizin gözlerine daha çok bakarak, birbirimizin halini hatırını daha çok sorarak, çalışarak, üreterek, iyi bildiğimiz şeyleri iyi yapmaya devam ederek ve en önemlisi de geleceğe, barışa, demokrasiye, adalete ve insanlığa inancımızı elbirliğiyle inşa ederek. Önümüzde uzun bir süreç, uzun bir yol var, bu uzun yol boyunca gücümüzü, nefesimizi idareli kullanmak zorundayız ki dayanışmayı ve yardımlaşmayı da uzun bir zaman sürdürülebilir kılabilelim.”
Comments