Toksik Kültürden Çıkış Yolları: "Ofiste Toksik Bir Çorba Kaynıyorsa, Tarifi Kim Yazdı?"
- Gökhan Avcı
- 4 Ara
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 gün önce

Şirket kültürünü düşünün. Kimisi için bu, mutfaktan yükselen kahve kokusunun, molalarda yapılan kahkahaların ve "hadi bunu beraber başaralım" ruhunun bir karışımıdır. Ama maalesef çoğu şirkette bu karışım, yanmış bir çorba misali, ekşi bir tat bırakır. Bu çorba, dedikodu, güvensizlik ve liderlerin "ben mükemmelim, sorun sizde" tutumuyla kaynatılmış bir toksik kültürdür. Peki, bu çorbayı döküp mutfağı nasıl baştan yaratırız?
Her şey önce sorunun farkına varmakla başlar. Şirketinizde kimse fikirlerini paylaşmaya cesaret edemiyorsa, kahve molalarında herkes birbirine "aman boşver" diyorsa, sürekli bir 'biz ve onlar' ayrımı varsa... tebrikler, bir toksik kültüre sahipsiniz! Şimdi, lütfen kimse "Bizim çalışanlarımız çok mutlu, çünkü ücretsiz çay veriyoruz" demesin. Ücretsiz çayın kimseyi kurtarmadığı bir dönemde yaşıyoruz. O çay, o mutsuzluğun üzerine dökülen toz şekeri sadece. Aynı şekilde, bir sertifika almak da sizi kurtarmaz. "Great Place to Work" tabelası asıp sonra çalışanların nefes alamadığı bir ortam yaratıyorsanız, o tabelanın sadece Instagram’daki şirket sayfasına yaradığı gerçeğiyle yüzleşmelisiniz.
Gelelim çözüm yollarına. İlk adım, patron yakalarının daha az parlaması. Bazı liderler, adeta Star Wars'tan kaçmış Darth Vader misali, çalışanların üzerine otoriteyle çöker. Güçlü lider olmak, sesini yükseltmek ya da bir kriz anında kapıyı çarpmak değildir. Gerçek liderlik, ekibinize güven veren ve "burada hepimiz aynı gemideyiz" hissini yaratmaktır. Şirketinizin CEO'su, sabah işe geldiğinde selam bile vermiyorsa, o gemi çoktan su almaya başlamıştır.
Bir diğer kritik nokta: şeffaflık. Şirket içi dedikodu neden mi var? Çünkü kimse doğruyu bilmiyor. Yöneticiler kapalı kapılar ardında toplantılar yaparken, çalışanlar ne konuşulduğunu tahmin etmeye çalışıyor. Sonuç? Ofis dedikodularının Game of Thrones’a dönüşmesi. Oysa doğru bir iletişim kültürü, bu dramayı başlamadan bitirir. "Biz bir aileyiz" demek kolay, ama aile içinde bir şeyler gizlenir mi?
Toksik kültürün panzehirlerinden biri de psikolojik güvenlik. Çalışanlarınızın "bunu söylersem başım derde girer mi?" kaygısı olmadan fikirlerini paylaşabildiği bir ortam yaratmak zorundasınız. Elbette, bu noktada devreye "gerçek lider" modeli giriyor. Unutmayın, empati, liderliğin altın anahtarıdır. Tabii, bu empatiyi "yıl sonu bonusu yok ama sizi seviyoruz" seviyesine indirgememek gerekir.
Bir de performans değerlendirme sistemleri var ki, bu konuda söylenecek çok şey var. Çalışanlar, her yıl performans görüşmelerinde kendilerini mahkeme salonunda sanık gibi hissediyorsa, burada bir sorun var. Toksik kültür, bireysel rekabeti körükleyen "en iyi performans ödülü" mantığıyla beslenir. Halbuki başarıyı sadece bireyde değil, ekipte aramak gerek. "Takım oyunu oynuyoruz" diyorsunuz ama herkes kendi kalesine çalışıyorsa, o oyun çoktan kaybedilmiştir.
Son olarak, kültür bir defalık bir kampanya değil, yaşayan bir organizmadır. İşe çeşitlilik ve kapsayıcılığı artırmakla başlayabilirsiniz. Ancak bu, sadece fotoğrafta farklı görünüyor diye birini ekibe dahil etmekle olmaz. Çeşitliliği gerçekten anlamak ve yaşamak gerekir. Yoksa, samimiyetsizlik kokusu en az toksik çorba kadar dayanılmaz olur.
Sonuç olarak, toksik kültürden kurtulmak, mutfağı baştan yaratmaktır. Bunun için güçlü liderlik, samimi bir iletişim ve güven ortamı gerekir. Ve evet, o eski çorbanın tarifini yazan kimse, mutfaktan sonsuza dek uzaklaştırılmalıdır. Çünkü iyi bir kültür, sadece bir strateji değil, bir şirketin hayatta kalma garantisidir. Artık bahaneleri bırakıp, gerçek bir değişim için adım atma zamanı!
Unutmayın: O çorbayı dökmeden, mutfak kokusundan kurtulamazsınız.








Yorumlar